5 Şubat 2011 Cumartesi

Umut (1. Bölüm)

Uzun süredir bir boşlukta hissediyordu kendini Emel. Senelerdir neden yaşadığını bilmiyordu sanki. İntihar gibi bir düşüncesi yoktu. Hiç olmamıştı... Yıllarca duyduğu intihar haberlerinde insanların nasıl olup da kendi canlarına kıyabildiklerini, sürprizlerle dolu bu yaşamdan nasıl meraksızca kopabildiklerini anlayamamıştı. O ruh haline nasıl sürüklendiklerini düşünüp üzülmüştü hep.
Ölüm korkusu vardı hatta. Uzun yıllar yaşamak ister, nasıl bir hayata sahip olacağını, nasıl bir insan olacağını merak ederdi ve ölümden çok korkardı. Sevdiklerini yitirmekten, büyük acılar yaşayıp yaşamının gamlarla gölgelenmesinden korkardı. Ama umutlu olmaya çalışır, hayaller kurardı hep.
Dünya'nın bu kadar kirlenişine paralel gelişmişti ölüm korkusu. Aslında yersiz bir korku sayılmazdı bu. Son yıllarda evden ekmek almaya diye çıkıp dönmeyenler, trafik kazalarında yaşamlarını yitirenler, gasp sırasında öldürülenler, aşk cinayetleri, yolda giderken başına cam düşenler, töre cinayetleri, organ mafyalarının insanlık dışı faaliyetleri, sağlıksız gıdaların yol açtığı hastalıklar, kendini bilmez birinin bir anlık sinir krizinin sonuçları derken ölüm oranları epeyi artmıştı. Hiçbir şeye şaşırmaz olmuştu insanlar artık. Herkesin başına her an her şeyin gelmesi muhtemelken paranoyak olmamak elde değildi tabii.
Ölümden korkması için yeterli sebebi varken arkadaşının başına gelen talihsiz olay, içinde bulunduğu boşluğu genişletip kendine böyle büyük bir acının ancak sığabileceği kadar büyük bir yer açtı ve Emel'in düşüşünü hızlandırdı. Peki Emel bu düşüşün ardından, üstünü başını silkeleyip, tekrar yukarıya tırmanmayı deneyecek mi? Yoksa sonsuza dek düştüğü yerde durup ölümü mü bekleyecek?
Onu karanlığa hapseden bu talihsiz olayı arkadaşı Pelin yaşadı. Yaşadı mı? Ölü bir insan için di'li geçmiş zamanda da olsa ''yaşamak'' fiilini kullanmak garip. Pelin... Pelin, artık yok!
En yakın arkadaşıydı Pelin, Emel'in. Pelin ile yedikleri içtikleri ayrı gitmez, her sınava birlikte çalışır, her yere birlikte giderlerdi. Yıllardır ilk defa bu yaz ayrılacaktı iki arkadaş. Ailelerini ikna edip aynı yere giderlerdi daha önceleri tatile. Ama bu kez durum farklıydı.
Kemoterapi görecekti Pelin Amerika'da. Ve Emel'in memur ebeveynlerinin gücü yetmezdi gitmeye Amerikalar'a. Aslında Pelinler'in durumu da çok iyi değildi ama Pelin'in babası Amerikan vatandaşıydı ve orada sağlam bağlantıları vardı. Emel ailesini de alıp gitti Pelin'in evine Amerika yolculuğu öncesi. Pelin'i götürmemeleri için yalvardı kızın anne babasına. Sonuçta Türkiye'de de bu konuda tedavi imkanları gayet iyiydi, ayrıca ülkesinde olmanın verdiği moral desteği de vardı. Ancak baba Amerika'daki tanıdıklarına güveniyor ve kızının orada daha iyi tedavi göreceğine inanıyordu. Emel aile içi bir konuya daha fazla müdahale edemeyip Pelin'in sağlığı için, ondan kısa süreliğine ayrılmaya razı oldu. Ancak ölüm Pelin'i ve ailesini havaalanı yolunda buldu. Ehliyetsiz araç kullandığı sonradan anlaşılan gencin aşırı hız yapması sonucu ani şerit değiştiren taksiciye çarpan bir kamyon getirdi hepsinin sonunu. Oracıkta can verdiler.
Haliyle hayata küstü Emel haberi duyunca. Azrail'in soğuk nefesini ilk kez bu kadar yakınında hissetti ve bir kaç aylığına Amerika'ya gidişine dayanamadığı arkadaşından sonsuza dek kopmanın acısıyla hayatın bizim yaptığımız planlara göre işlemediğini acı bir tecrübeyle öğrendi. İşte bu olay dediğim gibi onu daha büyük bir boşluğa itti. Hiçbir şey planladığı gibi gitmeyecekse hiçbir plan yapmanın anlamı yoktu.
Önce okuldaki dersleri düştü Emel'in. Çünkü lise sonda olmasına rağmen planlı çalışmayı bırakmıştı. Evdeki bütün ajandaları çöpe attığından, ödev teslim tarihlerini, sevdiklerinin doğum günlerini, kısacası hatırlaması gereken tüm günleri unutuyordu. Çalar saat kurmayı bıraktı sonra. Defalarca saat kurulu olduğu halde, saati kapayıp uyumaya devam etmişti ne de olsa. Plan yapıp saat kursa da geç kalması gerekiyorsa, geç kalacaktı sonuçta. Ona göre yaptığı Hiçbir şeyin, başka bir şeyi değiştirmeye etkisi yoktu. Bu kez okulda devamsızlığı arttı, Hiçbir randevusuna zamanında yetişemedi. Yaşadığı olay öncesindeki sevecen kızın yerini bambaşka biri aldı, çevresindekilerle ilişkileri oldukça bozuldu. Ailesi olanlara üzülüyor fakat onunla yaptıkları konuşmaların hemen hepsinin sonunda aynı cevabı alıyordu; ''Pelin ölmemek için Amerika'ya giderken yolda buldu eceli onu. Onu kurtaramadım. Gitme dedim, gitti. Evrende hiçbir şeyi değiştirmeye gücüm yetmezken çabalamak niye?'' Bu düşüncenin aklını yitirmesine sebep olmasına çeyrek kala bir umut kapısı açıldı onun için. Hayatın güzelliği de bu işte. Ne kadar karamsar olursan ol, sana güzelliğinden bir pay veriyor ve yeni umutlar yeşertiyor kalbinde. (devam edecek)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder