5 Şubat 2011 Cumartesi

Kapan (Bölüm 1)

Ben mi güzeldim, hayallerim mi? Ya da talihim mi? Yaşadıklarım mı, yaşayacaklarım mı yoksa pişmanlıklarım mı güzeldi? Belki hepsi güzeldi, belki hiçbiri... Verdiğim kararın yanlış mı doğru mu olduğunu bilmiyordum. Belki burda tek başıma ölecek ve hiç bilemeyecektim, belki zaten bilmek istemezdim ya da belki deli gibi isterdim... İnsanı öldüren bu belirsizlik dalgası kafamdayken dahi herşeyi değiştiren o günü düşünmeden edemiyordum. Çünkü o gün benim miladımdı.Belki pozitif yönde etkilemişti hayatımı, belki negatif. Bunu belki yaşayarak görecektim, belki de yaşamadığım için göremeyecektim. Her zaman bir seçim hakkımın olacağını ve bu seçimi her zaman hür irademle yapacağımı düşünen ben bile bu kez bir kapana kısılmıştım. Bir cani,sapık ruhlu, acımasız bir katil tarafından ustalıkla hazırlanmıştı kapanım belki. Belki de tamamen doğaçlama gelişmişti. Beni orada öyle görmüş ve sonra, karar vermişti. Beni seçmesinin nedeni neydi? Belki tanıdığım biriydi belki hiç görmediğim biri. Hakkımdaki planları neydi? Bu soruların yanıtını hiç bulamayacaktım belki. Ama eğer öyle olacaksa neyi beklerdi bir insan? Bir an önce ne olacaksa olup bitmesini istediğim günler oldu. Sonucu ne olursa olsun -ölüm bile- burada neyi beklediğimi bilmeden beklemekten daha iyi gibiydi. Tamam benim bekleyişim çaresizdi peki bu adam neyi bekliyordu? Belki de kadındı... Belki insan bile değildi! Öyle ya hiç görmemiştim onu.
İlk kez başaramadım hayal kurmayı. Sonucu belli olmayan bu yolda umutlanıp sonuç farklı olunca iki kere ölmekten korkuyordum. Gerçi öldükten sonra yakılan ağıt boşa değil miydi? O acıyı tekrar tadamazdım ya. Belki de tadardım. Öldükten sonra kimseyle irtibat kurulmamıştı ne de olsa. Belki de acısız bir ölüm olurdu benimki. Peki, kesin ölür müydüm?
Buraya geleli ne kadar olmuştu? Aklımı kaçırmak üzereydim ve haklı şekilde tüm hesaplarım da şaşmıştı. Gerçi bir manyağın elinde ölümü beklerken günlerden ne olduğu kimin umrundaydı ki?
O gün bir umutla başlamıştı her şey aslında. Kimine göre delice ama bence kesinlikle yerinde bir umutla... Çantamı alıp o evden çıktığımda hiçbir şey yapmak yoktu aklımda. Anlık bir öfkeyle karar vermiştim ve verdiğim kararın detayları önemsizdi. Önemli olan detaylar değil sonuçtu, sonuçsa hemen gitmem gerektiğiydi.
Nereye gittiğim, ne yapacağım gibi konular ilk etapta detay gibi görünse de çok geçmeden sonucu belirleyecek kararlar oldular. Bavulum elimde yürürken anayola çıktığımı farkettim. Arabalar yoldan vızır vızır geçerken korkudan ellerim titriyordu gecenin ayazına rağmen. Genelde bu saatlerde sıcak yatağımda olduğumu göz önünde bulundurursak korkum yersiz sayılmazdı. Ayrıca gecenin üçünde tekin olmayan sokaklardan birinin çıktığı yolu bu denli işlek yapacak herhangi bir sebep yoktu ve bu insanların burada ne aradığı da merak konusuydu. Belki yanımda babam olsa merak edip sorabilirdim bu yolun nereye çıktığını ama şimdi yalnızdım. Geceyi bu kadar korkutucu kılan da buydu. Yalnızlık... Daha önce hiç uyanmamıştım ki bu saatte ya da ve yalnız kalmamıştım uyumadığım zamanların haricinde... Hep yalnızdım ben aslında. Ne doğru düzgün arkadaşım olmasına izin verilmişti ne de ailem bana bir gün olsun insan gibi davranabilmişti. Ama ruhsal bir yalnızlıktı bu. Somut bir acı şeklinde ve korkuyla birleşmiş olarak en ağır haliyle göğsümde hissettiğim bu dayanılmaz acı ise hem fiziksel hem ruhsal bir yalnızlıktı. Bu düşünceler arasında kaybolmak üzereyken çalınan kornalarla irkildim. Amaçları belliydi. Benim şey olduğumu sanmışlardı, şey... Geç bir saatte biraz da tenha olan bir yol kenarında bir kadın gördüler mi hemen yapıştırıverirlerdi damgayı. Hiç kabul edilmese de saplantılı bir feminist gözüyle bakılırdı böyle konuşanlara ama böyle bir durumda dahi bizi suçlamayı iyi bilirlerdi. Tabi canım kadın kısmının ne işi vardı bu saatte dışarda? (devam edecek)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder