5 Şubat 2011 Cumartesi

Aşka Aşık (2. Bölüm)

Son güne dek hazırlanmadığımdan sabah erkenden alışverişe çıktım ablamla. Genelde zor beğendiğimden aradığımı ancak gittiğimiz 11. mağazada bulabilmiştim. Turkuaz rengi arka askıları çapraz, önden tek askılı, üst kısmı dar ve çizgi çizgi buruşuk, belinde kalp motifli gümüş tokalı kemerinden sonra etekleri üst kısmına oranla bol ve gümüş rengi topuklu sandaletlerimin de gözükmesi için ayak bileğime kadar devam eden üstüme giydiğimde bana kendimi uzun zamandır hissetmediğim kadar iyi hissettiren bu harika elbiseyle ablamın tabiriyle masal kahramanlarına benzemiştim. Üstümdeki elbiseyi çıkarmaya vaktim yoktu hatta 2. bir dükkana uğramaya da. Bu yüzden içine para, telefon v.b aksesuarlarımı koyacağım gümüş rengi çantayı da yine aynı dükkandan beğendim. Ardından yoldaki insanların hayran bakışları arasında kuaföre koştuk ve dirseklerime kadar uzanan kahverengi saçlarıma maşa ve yüzüme açık pembe tonlarında bir makyaj yaptırdım. Genç kuaför çocuk bana çapkın bir gülümsemeyle elindeki gümüş rengi tacı uzattı ve ''Eminim çok yakışacaktır.'' dedi. Tacı elime aldım ve çok beğendim. Pahalı bir şey değildi ama kıyafetime kusursuz bir şekilde uyuyordu. ''Bu ne kadar?'' diye sordum. ''Bu güzelliği taçlandırayım dedim, benim hediyem olsun.'' dedi yine aynı çapkın gülümsemeyle. Uzun boylu ve oldukça yakışıklıydı, kendine güveni yersiz sayılmazdı. Normalde kuşkusuz tersleyeceğim bu hareketini tacın güzelliğinden dolayı istisnai bir şekilde affetmeye karar verdim. Hem evden oldukça uzaklaşmıştık mağaza mağaza gezerken. Yani ne ben onu bir daha görecektim ne de o beni. Kuaför çocuğa kibarca teşekkür ettim ve arkamdan hayran hayran bakmasına aldırmadan yoluma devam ettim.
Eve uğradım ve annemle babamın bana bugün için aldıkları gümüş renkli kolyeyi boynuma takmalarına saçlarımı çekerek yardımcı olmaya çalıştım. Babam ve annem okulumu başarıyla bitirdiğim için beni tebrik ettiler ve böyle günlerde oldukça duygulandığımdan makyajımın akmasına sebep olacaklardı ki ablam ve kardeşimin Lise 2. sınıfta ilk kez zayıf getirdiğim ve evdekilerin görmemesi için çamura atıp zayıf gelen bölgesini özenle yırttığım karnemi getirmeleri ve konuyla ilgili yaptıkları esprileriyle bir hayli güldüm. Az sonra kapı çalındı ve ailemin ''İyi eğlenceler.'' dilekleri arasında kapıya uğurlandım. Kapıyı açtığımda Barış jöleli saçları, beyaz takım elbisesiyle ve tüm yakışıklılığıyla karşımda duruyordu.
Koluna girdim ve iki üç dakika hiçbir şey söylemeden yürüdük. Ardından Barış konuşmaya başladı;
-Derya, sen, inanılmaz güzel olmuşsun! Gecenin en güzel kızının kavalyesiyken aynı zamanda gecenin en güzel giyinen kızının da kavalyesi olacağım. Ne kadar şanslıyım!
-Teşekkür ederim canım ama her zamanki şekerliğin üstünde, abartıyorsun. Hem ben de gecenin en zeki, en sempatik, en kibar ve en yakışıklı kavalyesiyleyim.
-Teşekkür ederim.
-Smokinini giymemişsin? Yanlış anlama süper olmuş da daha önce smokin dememiş miydin?
-Evet ama sanki o gün pek beğenmedin gibi geldi. Ben de gecenin en güzel kızının yanında sönük kalmayayım dedim. Kravatımı nasıl buldun?
Smokin hep gözüme sevimsiz gözükmüş tü ama bunu farketmesi ve seçimini benim beğenime göre yapması garipti. Üstelik bana uyumlu olmak için taktığı kravatı da elbisemle aynı renkte çizgilere sahipti.
-Aaaa! İnanmıyorum... Nerden biliyordun turkuaz giyeceğimi?. Daha bugün seçtim elbiseyi!
-Ablandan ufak bir tüyo aldım.
-Desene yalnızca gecenin en şık şifti değil en uyumlu çifti de olacağız diye. Baştan anlaşalım. ÖSS maratonunca yalnız bırakmadın beni, bugün de yalnız bırakmak yok. Başka kızla dans edeyim, bizimkilerle konuşayım falan yok. Çok istiyorsan beraber gideriz. Anlaşıldı mı?
-Anlaşıldı komutanım!
-Off Barış! Sulandırma hemen!
-Tamam komuta- , yani Derya. (gülerek)

Bu sözleri uzun zamandır konuşmadığım arkadaşlarım tarafından dışlanma korkusuyla sarfettiğimi bilmesini bekleyemezdim elbette Barış'tan. Ama bu sözlerimden cesaret alacağını da bilemezdim. İnsanlarla arama mesafe koymam ve ağzımdan çıkan sözleri hesaplamam gerektiğini acı bir tecrübeyle öğrenecektim.
Az sonra gecenin düzenlendiği otele vardık. Merdivenlerden çıktığımızda tüm gözler üzerimizdeydi. Kapıdan içeri girip bir iki adım attığımda Esra'yı gördüm. Mor mini elbisesi ve düz fönlü saçlarıyla oldukça hoştu. Arda ve Cansu'yla aynı masada oturuyordu.Yanında da bizim gruptan Ceyhun vardı. Bizim grup mu? Ne saçmalıyordum ben? Artık bizim grup yoktu. Onlar beni çoktan çıkarmışlardı aralarından. Umut ve Yelda, Esra'ya doğru yaklaştılar. Ardından Mert'i gördüm. Bana bakıp hafifçe gülümsedi, aynı şekilde bir gülümsemeyle karşılık verdim. Elini tutan Özlem'in ise bana aldırdığı yoktu. Sadece bir yıl önce, yediğimiz içtiğimiz ayrı gitmezken bu yaptığı da neyin nesiydi?
Ne kadar da aptaldım. Kızın bir şey yaptığı falan yoktu. Yerinde olsam aynısını yapar üstelik bir de ''Önemsemediğin arkadaşlarınla veda etmeye mi geldin bu veda gecesine? Sen 2 soru fazla çözmeyi arkadaşlığımıza tercih ettin. Değdi mi bari?'' derdim. Değmemişti.... Yani... Bu kadar abartmadan da başarabilirdim belki. Ceyhun, Arda ve Cansu'nun sınavı iyi geçmemişti seneye tekrer gireceklerdi sınava. Ama Özlem, Mert, Esra, Umut ve Yelda arkadaşlıklarına ve sosyal hayatlarına hiç ara vermeden çalışmalarını sürdürmüşlerdi ve Barış'tan duyduğuma göre sınavları da oldukça iyi geçmişti. Ne çok şeyi ıskalamıştım hayatımın en güzel yıllarında! Neyse ki Barış vardı! Ama farkında olmasam da onu kaybetmem de yakındı.
Barış, yüzümün asıldığını farketti ve koluma girdi. Sırf sınıf arkadaşlarımla kavga edip tadımı kaçırmayayım diye okulun yan binasından hiç tanımadığım insanların yanına oturduk. Barış'ı bütün okul tanırdı. Okulun tüm faaliyetlerinde görev alır, insanlara olağanca gücüyle yardım ederdi. Doğal olarak yaşıtımız olan bu grupla da sıcak bir muhabbet kurması gecikmedi. Oysa ben, uzun süredir insan içine çıkmadığımdan sorulara saçma yanıtlar veriyor, kelimeler arasında durup düşünüyor hatta ara sıra kekeliyordum. Biraz Barış'ı küçük duruma düşürdüğümden, daha çok da bir zamanlar yapmayı en çok sevdiğim şey olan konuşmayı unutmaya başlamaktan dolayı şaşkın ve hüzünlüydüm. Barış yine tüm iyiliğiyle olanlara aldırmadı ve beni dansa kaldırdı.
-Gecenin en güzel kızı benimle gecenin ilk ve en güzel dansını eder mi acaba?
-Barış, beeeen, yapamam...
-Neden? Topuklu giymeye alışık değilsin ayağını burktun tabii...
-Hayır, burkmadım.
-Peki o zaman?
-Yapamam, Barış... Burkmadım ama kesin burkarım. Zaten saçma sapan konuşup rezil ettim seni. Bi de şimdi orda düşersem falan... Yok yok hayatta göze alamam bu riski!
-Derya! Yapma ama!! O kadar çalıştın. Eğlenmek senin de hakkın! Ayrıca rezil falan da etmedin beni. Aksine biraz kem küm de etsen anlattıkların çok mantıklıydı. Onlar senden bu kadarını beklemiyorlardı. Öyle güzelsin ki boş kafalı biri olduğunu sandılar aksine söylediklerinin anlamına şaştıklarından farketmediler bile kelime aralarında duraksadığını.
-Söylediklerine inanmayı o kadar isterdim ki!
-İnan öyleyse! Ben sana hiç yalan söyledim mi?
-Hayır. Ya da belki yalan söyleme konusunda öylesine başarılısındır ki ben farkına varmamışımdır.(gülerek)
-İşte böyle gül! Gecenin yarısında somurttun zaten. Şu andan itibaren sıkı yönetim ilan ediyorum. Benim dediklerim olacak.
-Peki bakalım...
-Şimdi tango zamanı! Müziğe baksana, bizi çağırıyor!
-Basit bir vals belki ama tango yapamam Barış! Müzik bensiz gayet iyi inan...
-Off Derya! Ne oldu bizim sıkı yönetime? Sadece 1 yıldır dans etmiyorsun. Ayrıca ben geceden önce hazırlandım. Şaşırırsan kurtarırım seni.
-Barış! İnanmıyorum tango mu öğrendin sen? Ne zaman? Off bir ben evde kös kös oturdum desene. Sen de dahil herkes bir ilerleme kaydetmiş.
-Derya biraz daha kendine eziyet etmeye devam edersen Esralar'ın masasına gidip kaba tavırlarının hesabını soracağım.
-Kaba olan benim.
-Hayır kaba olan onlar. Onlar hepsi okuldalardı. Sense evde 3 ay boyunca aralıksız ders çalıştın arada merak edip seni ziyarete gelebilirlerdi.
-Peki ya önceki aylar? Bu sene onları çok ihmal ettim.
-Herkesin geçirdiği bazı kötü dönemler olabilir. Seni yalnız bırakmamalılardı. Ayrıca 3 yıl boyunca hep onlarlaydın. Boş muhabbetleriyle, gevezelikleriyle vakit öldürdün. Sırf sen 1 yıl onlardan koptun diye önceki 3 yılı da sileceklerse bırak silsinler. Senin geleceğin için attığın bu adım büyük bir olgunluk ister. Onlarsa hala çocuk. Seni anlamalarını bekleme ve hiçbir şeyin güzel yüzünü soldurmasına izin verme! Hadi şimdi dansa, müzik bitecek...
-Barış çok çok çok teşekkürler seni çok seviyorum!
-Ben de Derya, ben de... (devam edecek)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder