5 Şubat 2011 Cumartesi

Aşka Aşık (3. Bölüm)

Bu sözlerin ardından dans pistine doğru yürüdük. Barış'ın bir işaretiyle aynı müzik tekrar başladı. Buna şaşırmamıştım. Barış tabii ki orkestradakilerle de iyi ilişkiler kurmanın bir yolunu bulmuştu. Ve müzikle beraber inanılmaz bir şekilde beni bir başkası yönlendiriyormuşçasına herşeyi hatırlayıp dans emeye başladım.
-Bak işte yapıyorsun!
-Yapıyorum Barış! Dans etmek çok güzel bir şey!
Çok fazla konuşmadık çünkü tango dikkat isteyen bir danstı. Ben de Barış'a olan minnetimi valse saklamaya karar verdim. Dostum benim, en iyi arkadaşım, dünyanın en iyi insanı! Az sonra vals müziği başladı.
-Sıkıldıysan dönebiliriz masaya?
-Yok Barış, biraz konuşuruz hem.
Söylediklerimden hoşnut, gülümsedi.
-Dans edemem diyene de bak sen! Bir şeyi yapamam diyenden korkacaksın zaten abicim(gülerek)
-Yok be Barış ben seni çok sevdiğimi söylemek istedim sadece. Çok mutlu oldum bugün seninle. Sadece bugün değil, seninle geçen her an mutluyum ama bugün söylediklerinle daha bir ferahladı içim. Sağol!
-Sen de sağol! Benim de içimi seni mutlu görmek ferahlattı.
O sırada yanımıza az önce masada tanıştığım Damla geldi.
-Lavobaya gidiyorum da gelmek ister misin Deryacığım?
-Olur canım. Barış izninle.
-İzin sizin ;)
Damla'yla beraber lavoboya gittik. Damla konuşmaya başladı.
-Verdi mi?
-Neyi?
-Yüzüğü.
-Ne yüzüğü Damla? Kim verecek? Kime?
-Bilmiyordun galiba ama ağzımdan kaçırdım bir kere Barış sana yüzük almış. Çıkma teklifi edecek bugün sana. Yüzük de sembolik bir şeymiş öylesine. Bir gün dershane dönüşü kuzeninin düğünü için takı bakarken beğenmişsin de pahalı mı ne gelmiş. Barış da para biriktirip o yüzüğü almış sana.
Duyduklarımla adeta kan beynime sıçradı. En yakın arkadaşım Barış! Çok iyi bir insan, çok iyi bir arkadaştı ama ondan bana çok iyi bir sevgili olamazdı. Eminim çok iyi bir sevgili olurdu ama benimle değil. Damla'ya renk vermemeye çalışarak lavobadan çıktım ve Barış'ın yanına gittim. Ne yapmam gerektiğini bilmiyordum, bu yüzden şimdilik yalnız kalmamaya çalışıyordum onunla. Masada hiç konuşmadıklarımla konuşuyor, saçma esprilere gülüp Barışla gereksiz diyaloğa girmemeye çalışıyordum. Ama hayatımın sonuna dek kaçamazdım ki! Değil hayatımın sonuna kadar bu gecenin sonuna kadar bile kaçamadım. Az sonra çalan slow müzikle beraber tekrar dans etmeye başladık. Barış bana öyle derin bakıyordu ki! Bu bakışların anlamını nasıl daha önce çözememiştim? Hem ona bu gece o kadar seni seviyorum demiştim ki ben de olsam teklifimi bu gece yapardım. Bir şeyler yapmalı, Barış'a arkadaşlığımızı hatırlatmalıydım.
-Barış ben seni çok seviyorum!
-Ben de tam...
- Sen benim en iyi dostumsun Barış! İyi ki varsın!
-Derya, aslında ben seni dost olarak değil de...
Allah'ım ne yapacağım... Ne demeliyim ona.. Off Allah'ım ne olur bi mucize...(devam edecek)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder